Avukat Veysel Karani Erdoğan, öğrencilikten şu ana kadar ki deneyimlerini aktardı. Öğrencilik yıllarındaki torpillerden, avukatlığın avantaj ve dezavantajlarından, okuduğu yıllardaki ve günümüzdeki hukuk fakültelerinin eğitim kalitesinden bahsetti.
1971’de İstanbul’da dünyaya gelen Veysel Karani Erdoğan, 1996 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Avukat olduğu dönemde müvekkil sorunu yaşamadığını ve her hukuk dalının kendine göre zorlukları olduğunu dile getirdi. Öğrencilik yıllarını ve çalışma sürecini anlatan Erdoğan; “Adım Veysel Karani Erdoğan. 1971 doğumluyum. 1996 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldum. Hukuk okumak çocukluk idealimdi. O yüzden üniversite sınavından sonra ilk yaptığım tercih Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi idi. Üniversiteden sonra 6 ay Sultan Ahmet adliyesinde 6 ay da hukuk fakültesinde staj yaparak stajımı tamamlayarak avukat oldum. 1997’den itibaren İstanbul’da serbest avukat olarak çalıştım. Müvekkil sıkıntısı çekmedim. Hukukun çeşitli dallarında davalar alarak aile hukuku, ceza hukuku, icra-iflas hukuku, idare hukuku gibi çeşitli dallarda yoğunlaştım. Genelde davalar almadan incelediğim için yüksek yüzde ile başarı sağlandım. Avukatlık kamu yararına yapılan bir meslek olması nedeniyle yüksek manevi tatmin sağlayan bunun yanında maddi açıdan da tatmin edici bir meslektir. Ancak son derece stresli ve zorlu bir iş süreci vardır. Bu yüzden avukatların ortalama yaşam süreleri toplumun genel yaşam süresinden oldukça kısadır. Çalıştığımız hukuk dallarının kendilerine göre zorlukları vardır. Bir ceza davasında müşteki vekili veya müdafi olmanın kendine göre zorlukları, bir boşanma davasının kendine göre zorlukları, bir icra dosyasında alacaklı vekili olarak bir borçluya hacze gitmenin kendine göre zorlukları ve psikolojisi vardır. Bence psikolojik olarak beni en çok zorlayan bir borçlunun evine gidip ev eşyalarını haczedip götürmek olmuştur. Örneğin bir borçlunun evinde ev eşyalarını icra memuruyla beraber haczedip götürürken borçlunun eşi, çocuklarıyla muhatap olup onların üzüntülerini yer yer şahit olmak. Ancak yine de mesleki gereklilik nedeni ile işini yapmak.” dedi.
“Sözlü mülakatta torpil çoktu”
Savcılık veya hakimlik sınavına hiç girmediğini ve bunun sözlü mülakat vesilesi ile torpilin geçerli olmasından kaynaklandığını dile getiren Erdoğan; “Savcılık veya hakimlik sınavına hiç girmedim. Bunun temel nedeni, benim fakülteyi bitirdiğim yıllarda dahi yazılı sınavın yanında mülakatın olması ve bu mülakat vesilesi ile de çok çok büyük oranda torpilin maalesef geçerli olmasıydı. Bu nedenle serbest avukatlığı tercih ettim. Kamu hizmetine girerken daha ilk adımda hukuksuzluğa müracaat ederek hukuk adamı olunamayacağı ve kamu hizmeti yapılamayacağına inancımdan dolayı bu sınavlara girmedim" ifadelerini kullandı.
“Biz şimdiye göre çok şanslıyız”
Avukat Erdoğan, 1992-1996 yılları arasında Marmara Üniversitesinin güçlü fakülte kadrosu olduğunu ve eğitim kalitesinin şimdiki dönemden daha kaliteli olduğunu dile getirdi. Şimdiki dönemde üniversitelerin akademik kadrolarının yetersiz olduğuna vurgu yapan Erdoğan; “Benim hukuk fakültesini kazanıp okuduğum 1992-1996 yılları arasındaki Marmara Hukuk Fakültesindeki eğitim kadrosu ve neticedeki eğitim son derece üst seviyedeydi. Bütün kürsülerde son derece nitelikli ve yüksek tecrübeli fazla sayıda profesör vardı. Birkaç kürsü ve hocadan örnek vermek gerekirse, medeni kürsüsünde Prof. Dr. Ergün Önen, Prof. Dr. Turan Esener, Prof. Dr. Teoman Akünal, Prof. Dr. Cevdet Yavuz..., ceza kürsüsünde Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Prof. Dr. Feridun Yenisey, Prof. Dr. Emin Artuk, Prof. Dr. Nur Centel..., idare hukukunda Prof. Dr. Yıldızhan Yayla..., anayasa kürsüsünde Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu gibi sayabiliriz Şu anda, özellikle vakıf üniversitelerinin akademik kadrolarına baktığımız zaman koskoca üniversitede birkaç tane profesör olduğunu, fakülte başına bir profesör bile olmadığını görmekteyiz. Kamu üniversiteleri ise, vakıf üniversiteleri kadar olmasa da bundan 25-30 sene önce ile kıyaslandığı zaman son derece akademik kadro konusunda yetersiz oldukları görülmektedir. Bu açıdan bakıldığı zaman, bizim jenerasyonumuz üniversite eğitim kalitesi konusunda son derece şanslı bir jenerasyondu. Hocaların kalitesi derslere de yansıyarak eğitim kalitesini üst seviyeye çekmekteydi. Zorluk derecesi zorlu sınavlar da öğrencileri ders çalışmaya sevk etmekteydi. Netice de fakültelerden iyi eğitim alarak çıkan öğrenciler de mesleklerini daha yetkin bir biçimde icra etmekteydiler” ifadelerine yer verdi.
コメント