Benan Doğancı, hayatında pek çok acıyla karşılaşmış bir kadın. Hayatın devam ettiğini ve ölümün var olduğunu hatırlatan Benan Doğancı; “Karşımdaki insan mutluysa ben daha çok mutlu oluyorum. İnsanları mutlu etmek için uğraşıyorum”
1984 senesinde yaşadığı evlat acısına değinen Doğancı, yaşadıklarını şu cümlelerle anlattı; “Adım Benan Doğancı. 1953 senesinde dünyaya geldim. Tekstil ve moda tasarımı okudum. Mezun olduktan sonra evlendim. Evlendikten sonra bir oğlum, 1 sene sonra da kızım dünyaya geldi. 1984 senesinde Oğlum 8 yaşına geldiğinde çok acı bir şekilde hayata gözlerini yumdu. Bahçemizde bir köpeğimiz vardı. Oğlum onu çok seviyordu. Bir gün okuldan geldi, öğlen yemeğini yedi. O gün dayımın kızına oturmaya gidecektik. Ben hazırlık yaparken oğlum bahçeye oyun oynamaya çıktı. Ben hazırlandıktan sonra onu çağırmak için bahçeye çıktım. Köpek kulübesinin arkasından montunun şapkasını görüyordum. ‘Ersoy gelsene oğlum, duymuyor musun beni, gel’ diyorum, ses seda yok. Yanına gittiğimde bir karış toprağın üzerinde ipe asılı olarak buldum. O ip de çok eski bir ip. Ağaca bağlıydı. Ağaçtan sökülmüş o ipi boynuna geçirmiş. İp kalın olduğu için açamıyor ve asılı kalıyor. Baktığımda çocuğum morarmıştı. Çevre toplandı ben üzüntüden kendimi yerlere atıyorum, beni kimse kaldıramıyor. Komşular oğlumu arabaya bindirdi, hastaneye götürecekler. Ben bağırdım, ‘oğlum öldü, oğlumu niye götürüyorsunuz’ derken hanımın biri ‘yok yok gözleri oynuyor’ dedi. Asla oynamıyordu... Annem ve babam öğrenince bütün evi dağıttı. İlk torunlarıydı, çok seviyorlardı. Oğlum, şüpheli ölüm diye bir hafta morgda kaldı. Bu beni inanılmaz yıktı. O an ölmek istiyorsunuz. Öleyim de hiç bir şeyi duymayayım, hatırlamayayım. Eşimin Üsküdar’daki iş yerinde haberi oluyor ve olduğu yerde yığılıp kalıyor tabi” dedi.
“Torunum dünyama ışık getirdi”
Oğlu öldükten sonraki yaşamına değinen Doğancı, hayatında birçok acıyı yaşadığını söyledi. Doğduğu torununun ölen çocuğuna benzediğini ve ona da çocuğu gibi baktığını dile getiren Doğancı; “Kızım hep kardeş istedi. Hamile kaldım ve ölü doğum yaptım. Ondan sonra dört aylık bebeğim karnımda öldü. Doktorlar sinirsel olduğunu söyledi. O zamanlar sinir ilaçları kullanıyordum, tedavi oluyordum. Ondan sonra tekrar hamile kaldım tekrar düştü. En sonunda sağlıklı bir kız çocuğu dünyaya getirdim. Kızım çok hayırlı bir evlat oldu. İnanılmaz hayırlı bir evlat oldu bana, aynı abisinin modeli. Küçük kızım ilkokula başladığı sene eşim iş gereği Peru’ya gitti. Orada trafik kazasından vefat etti. Onun haberi geldiğinde benim için ikinci bir yıkım oldu. Bu sefer evim yıkılmıştı. Bundan sonra iki çocuğum için yaşayıp mücadele edeceğime kendi kendime söz verdim. 30 sene oldu, hala kızlarımı koruyorum, kızlarım için mücadele ediyorum. İkisi de üniversite mezunu. Çocuklarımı büyütüp okuturken çok çalıştım. Hem annelik hem babalık yaptım fakat anne olarak baba sevgisini tabi ki veremedim. Çok mücadele ettim. Zamanın nasıl geçtiğini hiç anlayamıyorum. Küçük kızım evlendi ve rahmetli oğlumun tıpa tıp aynısı bir erkek çocuğu dünyaya getirdi. Şimdi onu oğlumun yerine de koyuyorum, torunumun yerine de koyuyorum. Onu çok seviyorum. Dünyama ışık getirdi” dedi.
“Evlilik tekliflerini hakaret sayardım”
Eşi öldükten sonra evlenmediğini vurgulayan Doğancı; “70 yaşımda hala büyük kızımın iş yerinde çalışıyorum. Ona destek veriyorum. Hala mücadeleme devam ediyorum. Ben kızlarımı yetiştirirken hiç kimseden maddi destek almadım. Çünkü ileride çocuklarıma biz sizi büyüttük, bizim sözümüzü dinle demesinler diye kimseden 5 kuruş yardım istemedim. Kendi çabalarımla kendi çocuklarımı okuttum. Hiç bir şeylerini eksik etmedim. Gözleri dışarıda kalmasın, arkadaşlarına heves etmesin diye oyuncaklarına kadar en iyisini aldım. Eşim öldükten sonra hiç evlenmedim. Evlilik tekliflerini de kendime hakaret sayardım. Çünkü ben kızlarıma, kızlarım da bana yetiyordu. İkinci bir baba asla bizim için olmazdı” cümlelerine yer verdi.
“İnsanları mutlu etmek için uğraşıyorum”
İnsanları mutlu etmek için uğraştığını dile getiren Doğancı konuşmasında ölümün var olduğunu ve mutluluk için yaşadığını şu cümlelerle ifade etti; “Herkes derdi ki bana, ‘Benan ne kadar dayanıklısın’, ‘nasıl dayandın’. Güçlü kaldım ve dayandım. Ama şu var, hala rüyamda oğlum bir yere gitti, gelecek, gelemiyor. Hala rüyama giriyor. Hala öyle yaşıyorum, hala gelecek. Bende biliyorum gelmeyeceğini ama evlat acısı işte. Evlat acısı çok zor. Bir de kardeş acısı çok zor. Kardeş acısı da yaşadım. Aynı kardeş acısı da evlat acısına yakın. Bir erkek kardeşim vardı, asla aklıma gelmezdi öleceği. Annem rahmetli olduktan sonra anne diyordu bana. ‘sen benim ablam değil, annemsin’ derdi. 2 buçuk sene kanserle savaştı. Ona baktım, her an gözlerinin içine baktım. Öldükten sonra başında ‘güle güle Selahattin, yolun açık olsun’ diye hem bağırdım, hem ağladım. 5 sene oldu hala ağlıyorum. Ben şimdiye kadar bu duygularımı kimse ile paylaşmadım. Oğlumun ismini söyleyemiyorum. Kızım torunumu doğurduğunda abisinin ismini koymak istedi ama ben istemedim. Dışarıda herkes beni mutlu, şakacı olarak görüyor ama aslında dünya ile alay ediyorum. Benim için hiç bir şeyin değeri yok. Hepimiz bir gün öleceğiz. Bu yüzden İnsanların mutlu olmasını çok istiyorum. Karşımdaki insan mutluysa ben daha çok mutlu oluyorum. İnsanları mutlu etmek için uğraşıyorum” dedi.
“Her kadın mücadele edebilir”
Konuşmasının sonunda kadınlara tavsiyeler veren Doğancı; “Ben her kadının dimdik ayakta durup mücadele edebileceklerini, çocuklarını tek başlarına da olsa kimseden maddi veya manevi destek almadan iyi bir şekilde büyütüp, okutabileceklerini ve kendi ayakları üzerinde durabileceklerini biliyorum. Bu yüzden her kadının bir birey olduğunun farkına varıp sosyal hayata ve iş hayatına dahil olarak her şeyin üstesinden gelmelerini tavsiye ediyorum” dedi.
Comments