2015 yılında emekli olan ve 20 yılı aşkın süredir basın yayın sektöründe bulunan, ATV ve TRT gibi Türkiye’nin önde gelen ana akım medya kanallarında çalışan Filiz Kaşkaya mesleğin zorluklarından bahsetti. O dönem teknolojinin yoksunluğu ve stajyerlerin zorlu süreçlerden geçmesine değinen Kaşkaya “O dönem kıdemli yapımcılar ve yönetmenler hatta asistanlar bile yeni gelen stajyer öğrenciye asla bir şey öğretmezlerdi. Sadece fotokopi çekme, akit yazma, konuk karşılama gibi ayak işlerini yaptırırlardı. Çekime götürülmezdik ve yeteri kadar mesleki tecrübe kazanamazdık” dedi.
1969 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Filiz Kaşkaya, 1990 yılında İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Radyo Televizyon bölümünden mezun oldu. 1989 yılında İstanbul Radyosunda stajını tamamlarken bir diğer stajını ise TRT İstanbul televizyonunda tamamladı. Staj serüveninden sonra ATV Haber Genel Merkezi’nde yönetmenlik yaptı. Bunun yanı sıra İstanbul’da birçok ulusal programlarının yönetmenliğini ve yapımcılığını üstlendi. 2015 yılında ise bu uzun süren yolculuğun sonuna geldi ve emekli oldu. ‘Arkadaşımın hatası yüzünden bölümü okudum’ Arkadaşının hatası ile Radyo Televizyon Bölümü okumak zorunda kalan ve aslında bunun için pişman olmayan Filiz Kaşkaya; “İdealim Hukuk veya Siyasal Bilgiler okumaktı. Fakat puanım yetmesine rağmen sıralamamı yapan arkadaşımın hatası yüzünden hiç aklımda olmayan bir bölüm okudum. Mezun olduğum dönemde sadece TRT ve bir özel kanal vardı. TRT sınavını kazanıp mülakatı geçemediğim için birkaç yıl başka meslekler yaptım. Sınıf arkadaşlarımın çoğu da bankacılık gibi çok farklı dallarda çalışmaya başlamışlardı. Daha sonra özel kanalların ardı ardına açılmasıyla iş alanımız genişledi Hedefim ilk başlarda televizyonculuk olmamasına rağmen önüme çıkan her türlü engele rağmen bu mesleği yapma konusunda ısrarcı oldum. Hatta programcılığa geçmeden önce birkaç yıl film setlerinde yönetmen yardımcılığı, sanat yönetmenliği yardımcılığı yaptım ve iş aramaya devam ettim” dedi.
‘Staj yerinde mesleki tecrübe edinemezdik’ Basın yayın sektöründeki stajyerlerin çektiği zorluklardan bahseden Filiz Kaşkaya, bundan şikayetçiydi. O dönemde bu döneme kıyasla teknoloji gelişmiş değildi. Teknolojinin basın yayın sektörüne hızla girmesine ve kariyer hayatı sürecine değinen Kaşkaya; “Mesleğe ilk stajla başladım. O dönem kıdemli yapımcılar ve yönetmenler hatta asistanlar bile yeni gelen stajyer öğrenciye asla bir şey öğretmezlerdi. Sadece fotokopi çekme, akit yazma, konuk karşılama gibi ayak işlerini yaptırırlardı. Çekime götürülmezdik ve yeteri kadar mesleki tecrübe kazanamazdık. Cep telefonları yoktu, internet yoktu dolayısıyla bilgiye ulaşmak çok zordu. Telefon defterleri herkesin ajandasında ve gizliydi. İlk başlarda yaşadığım zorluklar genel olarak bilgi ve deneyim üzerine oldu. Televizyonculuk, cep telefonlarının çıkması ve internetin hayatımıza girmesiyle birlikte elbette bir nebze de olsa kolaylaşmıştı. Fakat televizyonculuğun doğasında her zaman zamansızlık vardır. Bazen uyumak için eve gelirsiniz bazen hiç gelmezsiniz. Şehir dışına çıktığınız zaman bir haftada üç şehirde bulunup dönebilirsiniz. Ya da montajda birkaç gün geçirebilirsiniz. Uzun çalışma saatleri hayatınızda mesleğiniz dışında herhangi bir şeyin olmasına izin vermez. Kıdem aldıkça ve yaş aldıkça zorlukların türü değişir. Yönetime karşı sorumluluklarınız ve ekibinize karşı sorumluluklarınız artar, alt ve üst ilişkileri mesleki zorlulukları daha da arttırır. Hele hele kıt bütçelerle sizden fazla beklentisi olana yöneticiler yine bütçenizin kıtlığından dolayı bazı kalemleri kısma zorunluluğu, ekibinizde de mutsuzluklar ve olumsuzluklar yaratır” diye konuştu.
‘Kadınlar mahalle baskısına maruz kalıyordu’
Meslekte kadın olmanın zorluklarından bahseden Filiz Kaşkaya, kadınların mahalle baskısında olduğunu söyledi. Öte yandan mesleğin zorlukları ve kötü yanları olsa da iyi yanlarına da değinen Kaşkaya; “Bu meslekte ilk yıllarda kadın olarak düzenli bir yaşantınızın olmaması mahalle baskısına yol açıyordu. Genellikle erkeklerden ziyade kadın kadının kurdu olması daha bir problemdi. İş yerinde yaşadığımız zorluklardan ziyade bir de o yıllarda çevrenin bakışları ve ön yargıları da ekstra zorluklardandı. O dönemde televizyonculuk çok yeni olduğu için toplumda ön yargılar vardı. Bir de üstüne kadın olarak televizyonculuk yapmak toplumun gözünde daha da ön yargılar oluşturuyordu. Buraya kadar hep olumsuzluklardan bahsettik ve karamsar tablo çizdik ama bu mesleğin olumlu ve avantajlı yönleri de elbette ki var. İlk avantajı, bir insan ömrüne sığamayacak kadar (birçok mesleğe göre) entelektüel insanlarla, ünlülerle, mesleğinde duayen olmuş kişilerle tanışıp sohbet etme ve kendi hayatımda yeni ufuklar açma imkânı buldum. İkinci olarak masa başında ve kapalı mekânda kalmak yerine hep hareketli bir yaşantım oldu. Türkiye’de ve yurt dışında yeni yerleri keşfetme imkânı buldum. Çok farklı kültürlerden insanla vakit geçirdim. Üçüncü olarak insanların zamanını aldığımız bilinci ile onlara faydalı programlar hazırladık ve çoğu zaman çok olumlu geri dönüşler aldık. Kimi zaman reytinglerden kimi zaman direkt bize ulaşan insanlardan pozitif sonuçlar elde ettik. Bu da mesleğimizden aldığımız hazzı arttırdı. Şimdi mesleğinde 25 yıl geçirmiş ve artık emekli olmuş bir büyüğünüz olarak diyebilirim ki, şu andaki televizyonculuğun insanlara faydalı olmak yerine tamamen ticari amaçlı olduğunu düşünüyorum. Ve çoğu zamanda vakit kaybı. İnsanların birbirleri ile kavga ettiği, dedikodunun ve kavganın reyting ile ölçüldüğü gerçek programcılığın bittiği kanaatindeyim. Ya da bizim öğrendiğimiz televizyonculuk kalmadı diyebilirim” ifadelerine yer verdi.
Comentários